Müminler
Onlar (mü’minler ise) şüphesiz Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz O’na döneceklerini bilirler. (2/46)
De ki: “Cibril’e kim düşman ise (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı) Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.” (2/97)
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki sonunda elçi beraberindeki mü’minlerle; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır. (2/214)
Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti mü’minler de. Tümü Allah’a meleklerine Kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana’dır” dediler. (2/285)
Mü’minler mü’minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah sizi kendisinden sakındırır. Varış Allah’adır. (3/28)
Doğrusu insanların İbrahim’e en yakın olanı ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah mü’minlerin velisidir. (3/68)
Hani sen mü’minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir bilendir. (3/121)
O zaman sizden iki grup neredeyse ‘çözülüp geri çekilmek’ istemişti. Oysa Allah onların (velisi) yardımcısıydı. Artık mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidir. (3/122)
Andolsun ki Allah mü’minlere içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler. (3/164)
İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah’ın izniyle idi. (Bu Allah’ın) mü’minleri ayırdetmesi; (3/166)
Onlar Allah’tan bir nimeti bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın mü’minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (3/171)
İşte bu şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın eğer mü’minlerseniz Ben’den korkun. (3/175)
Allah murdar olanı temiz olandan ayırd edinceye kadar, mü’minleri sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak değildir. Ama Allah elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah’a ve elçisine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız sizin için büyük bir ecir vardır. (3/179)
İçinizden özgür mü’min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/25)
Artık sen, Allah yolunda savaş kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü’minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. Allah ‘kahredici baskısıyla’ daha zorlu acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur. (4/84)
Bir mü’mine -hata sonucu olması dışında- bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ‘hata sonucu’ öldürürse mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (4/92)
Kim bir mü’mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır. (4/93)
Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (İslam geleneğine göre) selam verene dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: “Sen mü’min değilsin” demeyin. Asıl çok ganimet Allah katındadır bundan önce siz de böyle idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. (4/94)
Mü’minlerden özür olmaksızın oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va’detmiştir; ancak Allah cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (4/95)
Namazı bitirdiğinizde Allah’ı ayaktayken otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘güvenliğe kavuşursanız’ namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. (4/103)
Kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra elçiye muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. (4/115)
Onlar mü’minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. ‘Kuvvet ve onuru (izzeti)’ onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz ‘bütün kuvvet ve onur’ Allah’ındır. (4/139)
Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Sizinle birlikte değil miydik?” derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: “Size üstünlük sağlamadık mı mü’minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” derler. Allah kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah kafirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (4/141)
Ey iman edenler, mü’minleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah’a apaçık olan kesin bir delil vermek ister misiniz? (4/144)
Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü’minlerle beraberdirler. Allah mü’minlere büyük bir ecir verecektir. (4/146)
Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü’minler sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar zekatı verenler Allah’a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz. (4/162)
Bugün, size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da namuslu fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (5/5)
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği onların da kendisine sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’ Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu Allah’ın bir fazlıdır onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır bilendir. (5/54)
Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah O’nun elçisi rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir. (5/55)
Andolsun insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli düşman olarak, Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Hıristiyanlarız” diyenleri bulursun. Bu onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (5/82)
“(Bu) Bir Kitap’tır ki onunla uyarıp korkutman için ve mü’minlere bir öğüt olmak üzere sana indirildi. Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.” (7/2)
Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: “Ganimetler Allah’ın ve Resûlündür. Buna göre eğer mü’min iseniz Allah’tan korkup-sakının aranızı düzeltin ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin.” (8/1)
Mü’minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (8/2)
Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (8/3)
İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (8/4)
Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü’minlerden bir grup isteksizdi. (8/5)
Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü; attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Mü’minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah işitendir bilendir. (8/17)
Eğer fetih istiyor idiyseniz (ey kâfirler) işte size fetih; ama eğer (inkârdan ve eski yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yok geri dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa size bir şey sağlayamaz. Çünkü Allah mü’minlerle beraberdir. (8/19)
Onlar seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O seni yardımıyla ve mü’minlerle destekledi. (8/62)
Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü’minlere Allah yeter. (8/64)
Ey Peygamber mü’minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, bunlar da kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. (8/65)
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler işte gerçek mü’min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (8/74)
Onlar (hiç) bir mü’mine karşı ne ‘akrabalık bağlarını’ ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip tanırlar. İşte bunlar haddi aşmakta olanlardır. (9/10)
Yoksa siz içinizden cihad edenleri ve Allah’tan ve Resûlü’nden ve mü’minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah ‘bilip (ortaya) çıkarmadan’ bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (9/16)
(Bundan) Sonra Allah elçisi ile mü’minlerin üzerine ‘güven duygusu ve huzur’ indirdi sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azablandırdı. Bu inkârcıların cezasıdır. (9/26)
De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (9/51)
İçlerinden Peygamberi incitenler ve: “O (her sözü dinleyen) bir kulaktır” diyenler vardır. De ki: “O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a iman eder mü’minlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah’ın elçisine eziyet edenler… Onlar için acı bir azab vardır.” (9/61)
Sizi hoşnut kılmak için Allah’a yemin ederler; oysa mü’min iseler hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır. (9/62)
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar namazı dosdoğru kılarlar zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir. (9/71)
Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (9/72)
Sadakalar konusunda mü’minlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azab vardır. (9/79)
Ama Resul ve onunla birlikte olan mü’minler mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır. (9/88)
De ki: “Yapıp-edin. Allah sizin yapıp-ettiklerinizi (amellerinizi) görecektir. O’nun elçisi ve mü’minler de. Yakında gaybı ve müşahede edilebileni Bilen’e döndürüleceksiniz ve O size yaptıklarınızı haber verecektir.” (9/105)
Zarar vermek inkârı (pekiştirmek) mü’minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler (var ya) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. (9/107)
Hiç şüphesiz Allah mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat’ta İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (9/111)
Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü’minleri müjdele. (9/112)
Mü’minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse, onlardan her bir topluluktan bir grup çıktığında (bir grup da) dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarıp korkutmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar. (9/122)
Andolsun size içinizden sıkıntıya düşmeniz, O’nun gücüne giden size pek düşkün mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (9/128)
Ey insanlar Rabbinizden size bir öğüt sinelerde olana bir şifa ve mü’minler için bir hidayet ve rahmet geldi. (10/57)
Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: “Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele.” (10/87)
Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin tümü topluca iman ederdi. Öyleyse onlar mü’min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? (10/99)
Sonra biz elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü’minleri kurtarmamız bizim üzerimize bir haktır. (10/103)
De ki: “Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz ben sizin Allah’tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum ancak ben sizin hayatınıza son verecek olan Allah’a ibadet ederim. Ben mü’minlerden olmakla emrolundum.” (10/104)
“Eğer mü’minseniz, Allah’ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.” (11/86)
Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü’minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir. (11/120)
Resulleri onlara dediler ki: “Doğrusu biz sizin gibi yalnızca bir beşeriz ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah’ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etmelidirler.” (14/11)
“Rabbimiz hesabın yapılacağı gün beni anne-babamı ve mü’minleri bağışla” (14/41)
Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme onlara karşı hüzne kapılma mü’minler için de (şefkat) kanatlarını ger. (15/88)
Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: “Haklarında (mü’minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?” Kendilerine ilim verilenler dediler ki: “Bugün gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir.” (16/27)
Erkek olsun, kadın olsun bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (16/97)
Şüphesiz bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü’minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. (17/9)
Kim de ahireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (17/19)
Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz. (17/82)
Dosdoğru (bir Kitaptır) ki, kendi katından şiddetli bir azabla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü’minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır. (18/2)
“Çocuğa gelince onun anne ve babası mü’min kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkâr zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.” (18/80)
Kim de bir mü’min olarak, salih olan amellerde bulunursa artık o ne zulümden korksun ne hakkının eksik tutulmasından. (20/112)
Artık kim bir mü’min olarak salih amellerde bulunursa onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz biz onun yazıcılarıyız. (21/94)
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü’minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirendir. (22/39)
Mü’minler gerçekten felah bulmuştur; (23/1)
Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onlara Allah’ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü’minlerden bir grup da şahit bulunsun. (24/2)
Zina eden erkek zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu mü’minlere haram kılınmıştır. (24/3)
Onu işittiğiniz zaman erkek mü’minler ile kadın mü’minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: “Bu açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür” demeleri gerekmez miydi? (24/12)
Namus sahibi bir şeyden habersiz mü’min kadınlara (zina suçu) atanlar dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır. (24/23)
Mü’minlere söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah yaptıklarından haberdârdır.” (24/30)
Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler umulur ki felah bulursunuz.” (24/31)
Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır. (24/51)
Mü’minler o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten senden izin alanlar işte onlar Allah’a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman dilediklerine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir. (24/62)
“Ve ben mü’min olanları kovacak değilim.” (26/114)
Ve mü’minlerden sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. (26/215)
Mü’minler için bir hidayet ve bir müjdedir. (27/2)
Ve gerçekten o mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir. (27/77)
Musa’nın annesi ise yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü’minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı. (28/10)
Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla onlara bir musibet isabet ettiğinde: “Rabbimiz bize de bir elçi gönderseydin de böylece senin ayetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (seni göndermezdik). (28/47)
Birkaç yıl içinde. Bundan önce de sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir. (30/4)
Peygamber, mü’minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de Allah’ın Kitabında birbirlerine öteki mü’minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır. (33/6)
Mü’minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: “Bu Allah’ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” Ve (bu) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (33/22)
Mü’minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. (33/23)
Allah, inkâr edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi onlar hiçbir hayra varamadılar. Savaşta Allah (yardımcı ve zafer nasib edici olarak) mü’minlere yetti. Allah, çok güçlüdür üstün ve galib olandır. (33/25)
Şüphesiz Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar mü’min erkekler ve mü’min kadınlar gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar sabreden erkekler ve sabreden kadınlar saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar Allah’ı çokca zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (33/35)
Allah ve Resûlü bir işe hükmettiği zaman mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (33/36)
Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kesince biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. (33/37)
O’dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O mü’minleri çok esirgeyicidir. (33/43)
Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır. (33/47)
Ey iman edenler, mü’min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (33/49)
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (33/58)
Ey Peygamber, eşlerine kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/59)
Şundan ki: Allah münafık erkekleri ve münafık kadınları müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/73)
Bu sizin yalanladığınız (mü’mini kafirden haklıyı haksızdan) ayırma günüdür. (37/21)
Şüphesiz o bizim mü’min olan kullarımızdandı. (37/132)
Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü’min bir adam dedi ki: “Siz benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise (o zaman da) size va’dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah ölçüyü taşıran çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez.” (40/28)
Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun dişi olsun- bir mü’min olarak salih bir amelde bulunursa işte onlar içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler. (40/40)
Şüphesiz mü’minler için göklerde ve yerde ayetler vardır. (45/3)
Şu halde bil; gerçekten Allah’tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın hem mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Allah sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir konaklama yerinizi de. (47/19)
Mü’minlerin kalplerine imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye ‘güven duygusu ve huzur’ indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır: Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (48/4)
(Bütün bunlar) Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu Allah katında ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’tur. (48/5)
Andolsun Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü’minlerden razı olmuştur kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine ‘güven duygusu ve huzur’ indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir. (48/18)
Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va’detti bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki (bu) mü’minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin. (48/20)
Ki onlar, inkâr ettiler sizi Mescid-i Haram’dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları) yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü’min erkekler ve mü’min kadınları bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size ‘dayanılmaz bir sıkıntı’ dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması) Allah’ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü’minler) seçilip ayrılmış olsalardı muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık. (48/25)
Hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde ‘öfkeli soy koruyuculuğu’nu (hamiyeti) cahiliyenin ‘öfkeli soy koruyuculuğunu’ kılıp-kışkırttıkları zaman hemen Allah; elçisinin ve mü’minlerin üzerine ‘(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu’ indirdi ve onları “takva sözü” üzerinde ‘kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da buna layık ve ehil idiler. Allah herşeyi hakkıyla bilendir. (48/26)
Mü’minlerden iki topluluk çarpışacak olursa aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa artık tecavüzde bulunanla Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah’ın emrini kabul edip) dönerse bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah adil olanları sever. (49/9)
Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (49/10)
Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar Allah’a ve Resûlü’ne iman ettiler sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (49/15)
Bu arada mü’minlerden orda kim varsa çıkardık. (51/35)
Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma mü’minlere yarar sağlar. (51/55)
O gün mü’min erkekler ile mü’min kadınları nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. “Bugün sizin müjdeniz içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz) altından ırmaklar akan cennetlerdir.” İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (57/12)
Şüphesiz ‘gizli toplantıların fısıldaşmaları’ (kulis) iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dandır. Oysa Allah’ın izni olmaksızın o onlara hiçbir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (58/10)
Kitap Ehlinden inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın azabı) da onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi yüreklerine korku saldı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın. (59/2)
O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Melik’tir; Kuddûs’tur; Selam’dır; Mü’min’dir; Müheymin’dir; Aziz’dir; Cebbar’dır; Mütekebbir’dir. Allah (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. (59/23)
Ey iman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (60/10)
Ey Peygamber, mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak, (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak) ma’ruf (iyi güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (60/12)
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele. (61/13)
Derler ki, “Andolsun Medine’ye bir dönecek olursak gücü ve onuru çok olan düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır.” Oysa izzet (güç onur ve üstünlük) Allah’ın O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (63/8)
Allah; O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü’minler (yalnızca) Allah’a tevekkül etsinler. (64/13)
Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah’a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız artık Allah onun mevlasıdır; Cibril ve mü’minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (66/4)
Belki onun Rabbi -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman mü’min gönülden itaat eden tevbe eden ibadet eden oruç tutan dul ve bakire eşler’ verir. (66/5)
Rabbim, beni annemi babamı mü’min olarak evime gireni iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma. (71/28)
Ve mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. (85/7)
Kahrolsun Ashub-ı Uhdud, ‘Tutuşturucu-yukıt dolu o ateş’, Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. Ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Kendileri onlardan, yalnızca ‘üstün ve güçlü olan,’ öğülen Allah’a iman ettiklerinden dolayı ihtikam alıyorlardı. Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü onundur. Allah, herşeyin üzerine şahit olandır. (85/4-9)
Gerçek şu ki, mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlaradır. (85/10)