Hudeybiye Savaşı
Şüphesiz Biz sana apaçık bir fetih verdik. (48/1)
Ve Allah sana ‘üstün ve onurlu’ bir zaferle yardım etsin. (48/3)
Hayır siz Peygamberin ve mü’minlerin ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu kalplerinizde çekici kılındı ve kötü bir zan ile zanda bulundunuz da yıkıma uğramış bir topluluk oldunuz. (48/12)
(Savaştan) Geride bırakılanlar siz ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: “Bizi bırakın da sizi izleyelim.” Onlar Allah’ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: “siz kesin olarak bizim izimizden gelemezsiniz. Allah daha evvel böyle buyurdu.” Bunun üzerine: “Hayır bizi kıskanıyorsunuz” diyecekler. Hayır onlar pek az anlayan kimselerdir. (48/15)
Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: “Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) Müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz sizi acı bir azab ile azablandırır.” (48/16)
Andolsun Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü’minlerden razı olmuştur kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine ‘güven duygusu ve huzur’ indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir. (48/18)
Ve alacakları birçok ganimetleri de. Allah üstün ve güçlü olandır hüküm ve hikmet sahibidir. (48/19)
Allah alacağınız daha birçok ganimetleri size va’detti bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki (bu) mü’minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin. (48/20)
Ve (daha) başka (nice nimetler de ki) siz henüz onlara güç yetirmiş değilsiniz; (ama) gerçekten Allah onları kuşatmıştır. Allah herşeye güç yetirendir. (48/21)
Kafir olanlar sizinle savaşmış olsalardı arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra ne bir veli (koruyucu dost) ne bir yardımcı bulamazlardı. (48/22)
Onlara karşı size zafer verdikten sonra Mekke’nin göbeğinde ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O’dur. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir. (48/24)
Ki onlar inkâr ettiler sizi Mescid-i Haram’dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları) yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü’min erkekler ve mü’min kadınları bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size ‘dayanılmaz bir sıkıntı’ dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması) Allah’ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü’minler) seçilip ayrılmış olsalardı muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık. (48/25)
Hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde ‘öfkeli soy koruyuculuğu’nu (hamiyeti) cahiliyenin ‘öfkeli soy koruyuculuğunu’ kılıp-kışkırttıkları zaman hemen Allah; elçisinin ve mü’minlerin üzerine ‘(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu’ indirdi ve onları takva sözü üzerinde ‘kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da buna layık ve ehil idiler. Allah herşeyi hakkıyla bilendir. (48/26)
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde saçlarınızı tıraş etmiş (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah sizin bilmediğinizi bildi böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (48/27)
Ki O elçilerini hidayetle ve hak din ile diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter. (48/28)
Ey Peygamber mü’min kadınlar Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak hırsızlık yapmamak zina etmemek çocuklarını öldürmemek elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak) ma’ruf (iyi güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (60/12)