Firavun
Sizi dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için, Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. (2/49)
Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun’un adamlarını -gözlerinizin önünde- boğduğumuzu hatırlayın. (2/50)
Tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Ayetlerimizi yalanladılar böylece Allah, günahları nedeniyle onları yakalayıverdi. Allah, (cezayla) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (3/11)
Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. (7/103)
Musa dedi ki: “Ey Firavun gerçekten ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim.” (7/104)
(Firavun) Dedi ki: “Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen bu durumda onu getir (bakalım).” (7/106)
Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: “Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür.”; (7/109)
“Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?” (7/110)
Dediler ki: “Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele) şehirlere de toplayıcılar yolla”; (7/111)
“Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.” (7/112)
Sihirbazlar Firavun’a gelip dediler ki: “Eğer biz galip olursak herhalde bize bir karşılık (armağan) var değil mi?” (7/113)
“Evet” dedi. “(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.” (7/114)
Dediler ki: “Ey Musa, (ilkin) sen mi atmak istersin yoksa biz mi atalım?” (7/115)
(Musa:) “Siz atın” dedi. (Asalarını) atıverince insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. (7/116)
Biz de Musa’ya: “Asanı fırlatıver” diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. (7/117)
Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. (7/118)
Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler. (7/119)
Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. (7/120)
“Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler. (7/121)
“Musa’nın ve Harun’un Rabbine…” (7/122)
Firavun: “Ben size izin vermeden önce O’na iman ettiniz öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz.” (7/123)
“Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim.” (7/124)
(Onlar da:) “Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz” dediler. (7/125)
“Oysa sen yalnızca bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.” (7/126)
Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: “Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır’da) bozgunculuk çıkarmaları seni ve ilahlarını terketmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?” (Firavun) Dedi ki: “Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz.” (7/127)
Musa kavmine: “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki arz Allah’ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir.” dedi. (7/128)
Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık.” (Musa:) “Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek” dedi. (7/129)
Andolsun biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (7/130)
“Onlara bir iyilik geldiği zaman “Bu bizim için” dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun Allah katında, asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. (7/131)
Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir yine de biz sana inanacak değiliz” dediler. (7/132)
Bunun üzerine biz de ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak, üzerlerine tufan çekirge buğday güvesi kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular. (7/133)
Başlarına iğrenç bir azab çökünce dediler ki: “Ey Musa Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz.” (7/134)
Ne zaman ki onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik onlar yine andlarını bozdular. (7/135)
Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk. (7/136)
Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da, o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz’afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel sözü (vaadi) sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini saraylarını) da yerle bir ettik. (7/137)
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi, Allah’ın ayetlerini inkâr ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz Allah, en büyük kuvvet sahibidir sonuçlandırması pek şiddetlidir. (8/52)
Nedeni şu: Bir kavim (toplum) kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah, şüphesiz işitendir bilendir. (8/53)
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları yıkıma uğrattık. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi. (8/54)
Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun önde gelen çevresine Musa’yı ve Harun’u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar, büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi. (10/75)
Onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: “Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür.” (10/76)
Musa: “Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler kurtuluşa ermezler” dedi. (10/77)
Onlar: “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz” dediler. (10/78)
Firavun: “Bana bütün bilgin büyücüleri getirin” dedi. (10/79)
Büyücüler geldiğinde Musa: “Atacağınız şeyleri atın” dedi. (10/80)
Onlar atınca Musa dedi ki: “Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Şüphesiz Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.” (10/81)
Allah, suçlu-günahkarlar istemese de hakkı (hak olarak) kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir. (10/82)
Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü, Firavun gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (10/83)
Musa dedi ki: “Ey kavmim eğer siz, Allah’a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin.” (10/84)
Dediler ki: “Biz, Allah’a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma.” (10/85)
“Ve bizi kâfirler topluluğundan rahmetinle kurtar.” (10/86)
Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: “Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele.” (10/87)
Musa dedi ki: “Rabbimiz, şüphesiz Sen Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.” (10/88)
(Allah) Dedi ki: “İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse, dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.” (10/89)
Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular, onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi. (10/90)
Şimdi öyle mi? Oysa sen, önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. (10/91)
Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler. (10/92)
Andolsun, Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik. (11/96)
Firavun’a ve onun önde gelen çevresine. Onlar, Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi. (11/97)
O kıyamet günü kavminin önderliğine geçer böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer ne kötü bir yerdir.. (11/98)
Onlar, burda da kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış ne kötü bir bağıştır. (11/99)
Andolsun biz, Musa’ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: “Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum” demişti. (17/101)
O da: “Andolsun bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten, ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum” demişti. (17/102)
Böylelikle onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi biz de onu ve beraberindekileri hep- birlikte boğuverdik. (17/103)
Firavun’a git çünkü o azmış bulunuyor. (20/24)
Hani senin Rabbin Musa’ya seslenmişti: “Zulmetmekte olan kavme git;” (26/10)
“Firavun’un kavmine hâlâ sakınmıyorlar mı?” (26/11)
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?” (26/18)
“Ve sen yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.” (26/19)
Böylece onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş). (20/20)
Dedi ki: “Onu al ve korkma biz onu ilk durumuna çevireceğiz.” (20/21)
Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın. (20/22)
Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım. (20/23)
Firavun’a git çünkü o azmış bulunuyor. (20/24)
(Firavun) Çevresindeki önde gelenlere: “Bu” dedi “Doğrusu bilgin bir büyücüdür.” (26/34)
“Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?” (26/35)
Dediler ki: “Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder” (26/36)
“Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.” (26/37)
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi. (26/38)
Ve insanlara da: “Siz de toplanıyor musunuz? dendi.” (26/39)
“Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.” (26/40)
Büyücüler geldiklerinde, Firavun’a: “Şayet biz galip gelirsek bize bir ücret var gerçekten değil mi?” dediler. (26/41)
“Evet” dedi. “Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız.” (26/42)
(Firavun) Dedi ki: “Ona ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.” (26/49)
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. (26/53)
“Gerçek şu ki bunlar, azınlık olan bir topluluktur;” (26/54)
“Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.” (26/55)
“‘Biz ise uyanık bir toplumuz” (dedi). (26/56)
Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; (26/57)
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. (26/58)
Ve elini koynuna sok kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin (bu) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir. (27/12)
Mü’min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız. (28/3)
Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı. (28/4)
Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (28/5)
Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’ Firavun’a Haman’a ve askerlerine onlardan sakındıkları şeyi gösterelim. (28/6)
Nihayet Firavun’un ailesi onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye, sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi. (28/8)
Firavun’un karısı dedi ki: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” Oysa onlar, (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi. (28/9)
Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur. (28/32)
Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım, çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.” (28/38)
O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. (28/39)
Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. (28/40)
Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun Musa, onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar, (azabtan kurtulup) geçecek değillerdi. (29/39)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun’da yalanlamıştı. (38/12)
Andolsun biz, Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; (40/23)
Firavun’a, Haman’a ve Karun’a. Ama onlar: “(Bu) Yalan söyleyen bir büyücüdür” dediler. (40/24)
Böylece o, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman dediler ki: “Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.” Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir. (40/25)
Firavun dedi ki: “Bırakın beni Musa’yı öldüreyim de, o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.” (40/26)
Musa dedi ki: “Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.” (40/27)
Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü’min bir adam dedi ki: “Siz benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o, eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise (o zaman da) size va’dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez.” (40/28)
“Ey Kavmim, bugün mülk sizindir yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize, Allah’tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?” Firavun dedi ki: “Ben size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum.” (40/29)
İman eden (adam) dedi ki: “Ey Kavmim ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum.” (40/30)
“Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez.” (40/31)
“”Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum.” (40/32)
“”Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah’tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.” (40/33)
“Firavun (alayla) dedi ki: “Ey Haman bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim” (40/36)
“”Göklerin yollarına. Böylelikle Musa’nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben onun yalancı olduğunu sanıyorum.” İşte Firavun’a kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun’un hileli-düzeni ‘yıkım ve kayıpta’ olmaktan başka (bir şey) olmadı. (40/37)
“Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun’un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi. (40/45)
“Ateş; sabah akşam ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: “Firavun çevresini azabın en şiddetli olanına sokun” (denecek). (40/46)
“Andolsun Biz Musa’yı Firavun’a ve onun ‘önde gelen çevresine’ ayetlerimizle gönderdik. O da dedi ki: “Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.” (43/46)
“Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman bir de ne görsün onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar. (43/47)
“Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye onları azabla yakalayıverdik. (43/48)
“Ve onlar dediler ki: “Ey büyücü sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.” (43/49)
“Fakat onlardan azabı çekip-giderince bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar. (43/50)
“Firavun kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: “Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?” (43/51)
“”Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.” (43/52)
“”Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?” (43/53)
“Böylelikle, kendi kavmini küçümsedi onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar fasık olan bir kavimdi. (43/54)
“Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık böylece onları toplu olarak suda boğduk. (43/55)
“Andolsun biz, kendilerinden önce Firavun’un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti; (44/17)
“Onlar, nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdi; (44/25)
“(Nice) Ekinler, güzel konaklar (44/26)
“Ve içlerinde ‘sevinç ve mutluluk içinde’ yaşadıkları nimetler (44/27)
“İşte böyle; Biz bunları başka bir kavime miras olarak verdik. (44/28)
“Onlar için ne gök ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi. (44/29)
Andolsun, biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık. (44/30)
“Firavun’dan. Çünkü o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi. (44/31)
“Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı. (50/12)
“Fakat o ‘bütün kişisel ve askeri gücüyle’ yüz çevirdi ve: “(Bu) Ya bir büyücü veya bir delidir” dedi. (51/39)
“Bunun üzerine Biz, onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o) ‘kınanacak işler yapıyordu.’ (51/40)
“Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler. (69/9)
“Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi. (73/15)
“Fakat Firavun, elçiye isyan etti Biz de onu pek vahim bir tarzda (azabla) yakalayıverdik. (73/16)
“”Firavun’a git; çünkü o azdı.” (79/17)
“Böylelikle Allah onu ahiret ve dünya azabıyla yakaladı. (79/25)
“Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun’a? (89/10)