İstiğfar
Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de, onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (3/135)
Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever. (3/159)
Biz, elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi elbette Allah’ı tevbeleri kabul eden esirgeyen olarak bulurlardı. (4/64)
Ve Allah’tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/106)
Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (4/110)
Yine de Allah’a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa Allah bağışlayandır esirgeyendir. (5/74)
Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece Allah onları azablandıracak değildir. Ve onlar bağışlanma dilemektelerken de Allah onları azablandıracak değildir. (8/33)
Sen, onlar için ister bağışlanma dile istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu gerçekten onların Allah’a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (9/80)
Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz. (9/113)
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. O da sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım. (11/3)
“Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin.” (11/52)
Semud (halkına da) kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim Allah’a ibadet edin sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O’ndan bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir.” (11/61)
“Rabbinizden bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir sevendir.” (11/90)
(Çocukları da:) “Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik” dediler. (12/97)
“İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O bağışlayandır, esirgeyendir” dedi. (12/98)
Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir. (18/55)
(İbrahim:) “Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim çünkü O bana pek lütufkardır” dedi. (19/47)
Mü’minler o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten senden izin alanlar, işte onlar Allah’a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman dilediklerine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir. (24/62)
Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: “Rabbimiz rahmet ve ilim bakımından herşeyi kuşatıp-sardın tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.” (40/7)
Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah’ın va’di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et. (40/55)
De ki: “Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunur. Öyleyse O’na yönelin ve O’ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.” (41/6)
Gökler neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah bağışlayan ve esirgeyen O’dur. (42/5)
Bedevilerden geride bırakılanlar sana diyecekler ki: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile.” Onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: “Şimdi Allah size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa sizin için Allah’a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır Allah yaptıklarınızı haber alandır.” (48/11)
Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi. (51/18)
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.” Ancak İbrahim’in babasına: “Sana bağışlanma dileyeceğim ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.” demesi hariç. “Ey Rabbimiz biz sana tevekkül ettik ve ‘içten sana yöneldik.’ Dönüş sanadır.” (60/4)
Ey Peygamber, mü’min kadınlar Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak) ma’ruf (iyi güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (60/12)